II. Abdulhamid'in İşte Son Sözleri

TAKİP ET

Cihan Harbi´nde (1914–1918) cephelerden gelen acı haberler karşısında çok üzülen yaşlı hünkâr, mangal ateşiyle ısıtılan bir odada ölümü karşılamak zorunda bırakılmıştı...

21 Eylül 1842´de başlayan hayatı, 10 Şubat 1918´de sona erdi...

 

Cihan Harbi´nde (1914–1918) cephelerden gelen acı haberler karşısında çok üzülen yaşlı hünkâr, her yanı tarih kokan ama merkezî ısıtma sistemine ve diğer saraylardaki gibi ihtişamlı şöminelere sahip olmayan Beylerbeyi Sarayı´nda, mangal ateşiyle ısıtılan bir odada ölümü karşılamak zorunda bırakılmıştı...

 

5 Şubat 1918´de şiddetli soğuk algınlığı sebebiyle rahatsızlanan 2. Abdülhamid, saray doktoru Hüseyin Âtıf Bey´in verdiği ilâçları kullanınca akşama doğru iyileşir gibi oldu; hattâ giyindi ve biraz dolaştı...

 

Devlet erkânı ve İstanbul halkının iştirakiyle toprağa verilen padişahın son günleri ve cenaze merasimi, üzerinde durulması gereken hâdiselerdir. Tam 33 yıl (1876–1909) Devlet-i Âliye´yi idare ettikten sonra 31 Mart Vak´ası ile tahttan indirilen ve İttihatçılar tarafından Selanik´e sürülen 2. Abdülhamid, Balkan Harbi´nin patlak vermesi üzerine İstanbul´a geri getirildi. Hâkân-ı Sâbık, beş yıl boyunca Beylerbeyi Sarayı´nda sıkı gözetim altında yaşadı...

Akşam yemeğinde âdeti olduğu üzere ailesiyle birlikte sofraya oturdu. İştahsızlıktan söz ederek bir köfte, bir iki kaşık kabak, bir adet de pirinç unu tatlısı yiyen 2. Abdülhamid, yemekten sonra göğsünde bir sancı hissetmeye başlayınca Müşfika Hanım derhal doktor getirtmek istedi; ama Âtıf Bey o sabah müsaade alarak evine gitmişti...

 

Kardeşi Vahdettin Efendi´nin hususî doktoru Aleksiyadis Efendi Beylerbeyi´nde oturuyordu. Hemen Muhafız Kumandanı Rasim Bey ona haber gönderdi. Abdülhamid´i muayene eden doktorun teşhisi 'zatürree' başlangıcıydı. Hâkân-ı Sâbık´ın üşüme nöbetlerinin ardı arkası kesilmiyordu...

 

Bu arada Sultan Reşad ve Enver Paşa´ya vaziyet bildirildi. Sonunda Âtıf Bey saraya geldi. O da muayene neticesinde aynı kanaate varınca Abdülhamid, bir de meşhur doktorlardan Neşet Ömer Bey´e kontrol ettirildi. Durumu iyi değildi, sabaha kadar sarayda kimsenin gözüne uyku girmedi...

 

Doktorların tavsiye ettiği ilâçları kullanmasına rağmen, Abdülhamid´in hastalığı ağırlaşıyor ve bir iyileşme belirtisi görülmüyordu...

 

Sabahları banyo yapmaması tavsiye edilen Abdülhamid, ihtimal vefat edeceğini hissetmiş olmalı ki, 'Banyo benim medar-ı hayatımdır, beni kimse bundan men edemez, beni banyodan mahrum ederseniz hakkımı helâl etmem.' diyerek bu tavsiyeyi dinlemedi. Vefat ettiği günün sabahında da banyosunu yaptı...

 

Hayatının son yirmi yılında dâima yanında bulunan Müşfika Hanım, banyodan sonra çamaşırlarını giydirdi yaşlı çınarın...

Fakat bir şey dikkatini çekti. Abdülhamid´in sırtı fevkalâde terliyordu. Müşfika Hanım endişe içerisinde, 'Aman efendiciğim çok terliyorsunuz.' deyince Abdülhamid´in dudaklarından, 'Kadın, bu ecel teridir' sözleri döküldü...

 

Bu ifadeler karşısında Müşfika Hanım irkildi...