8 MART’IN İKİ YÜZÜ
Bugün 8 Mart Dünya Kadinlar Günü. Bugüne özel son bir haftadır sosyal medya hesaplarından ve çeşitli mecralardan günün anlam ve önemine istinaden alışveriş ve hediye bombardımanına tutulmuş durumdayız. Bu hediyelerin içeriğine baktığımızda kişisel bakım ürünlerinden makyaj ürünlerine, kırmızı kalpli aksesuarlardan ev eşyalarına, elbiseden ayakkabıya çeşitlenen birçok ürün var. Üstüne üstlük ‘sırf kadınlar günü’ için neredeyse %50’ye varan indirimler de mevcut. Karşı karşıya kaldığımız bu durum son zamanlarda başımıza en çok gelen şey; amacından şaşmış, tarihsel bağlamından koparılmış, paketlenip önümüze konmuş ancak içi bomboş değerler yığını.
Bugünün hediyeleşmekten hele de cinsiyetlendirilmiş hediyelerden, kadını; evle, güzellikle, dış görünüşüyle ilişkilendiren indirgemeci bakıştan daha derin bir anlamı olduğunu anlamamız gerekiyor. Çünkü bugünü anlamak kadın hareketinin devam eden acılı ve kanlı varoluş mücadelesini anlamak için önemli bir başlangıç noktası içeriyor. Bu, Fransız Devrimi sonrasında kadın hakları ve yurttaşlık beyannemesini’ni yazan ‘giyotine gitme hakkı kadınlara tanınıyorsa, oy verme hakkı da tanınmalı’diyen ve giyotinde can veren Olympe de Gouges’den 1857’nin 8 Mart’ında New York’da daha iyi çalışma koşulları için mücadele eden ve grev sırasında fabrikada can veren 120 kadın işçiye uzanan, zaman zaman kesintiye uğramış ama devam etmeyi her şeye rağmen başarmış,uzun soluklu bir mücadeledir.
Eşitlik söyleminin çok uzağına düştüğümüz ve sokaklarda her gün en az bir kadının öldürüldüğü, daha beteri bunun kanıksandığı bu günlerde 8 Mart’ ı kutlamak yerine onu anlamak elbette ki daha önemlidir. Dolayısıyla 8 Mart’ı tüm gerçekliğinden kopararak tüketim kültürünün bir aracı haline getirmek en başta bu uğurda canını kaybetmiş olan kadınlara yönelik büyük bir hakarettir. Bizleri kuşatmış olan kadınlık rollerinin doğal, ezeli ve ebedi bir şekilde belirlenmiş adeta kaderimiz haline gelmiş olan görüntüsü ise madolyonun sadece bize dayatılan yüzünü gösteriyor.
Bizler ise 8 Mart’ın diğer yüzünü yani hak mücadelesini görmek zorundayız. Bugün en temel insan haklarından biri olan yaşam hakkımız dahi gasp edilirken bu bir tercih değil zorunluluk halini almıştır. Bunun farkında mücadelenin bir parçası olduğumuz, haberlere ölerek, öldürülerek değil güzel şeyler için konu olduğumuz, kazanımlarımızın her geçen gün azaldığı değil daha ileriye gittiği 8 Martlara…