Edip Cansever'in "Mendilimde Kan Sesleri" şiirini okurken hafiften esen bir yaz akşamında, şairimizin, gür ve asi kaşlarının altında buğulanmış gözleriyle, içini Ahmet Abi'ye dökmesini duyumsarsınız. Kesik kesik iç çekişlerinde, bir yandan gökyüzünü süzerken bir yandan Ahmet Abi'nin sevdiği esmer kadının, uzaktan uzaktan domates, peynir kestiğini, sofrayı kurduğunu, doğurduğu çocuklara umudu aşılayıp dünyayı düzeltecek ellerini bir dantel gibi işlediğini duyumsarsınız. Dolaştıkları istasyonları anlatışını ağırdan alan bir sesle, suskunluk anında, gözlerinin cigara paketinin üzerindeki yazılara, resimlere takılışı; ona, cezaevlerini ve özlemi hatırlatışını duyumsarsınız. Gündelik yaşamı, sıradan insanların uğraşlarını, gecekonduları, birinin adres sormasını, camcının cam kesmesini, evleri, sokakları, köşebaşlarını, şairin kendisine benzettiği bu memleketi duyumsarsınız ve kendisine benzeyen bu memleketin acılarının, kalbinde çentik çentik kazınmış izlerini görürsünüz.Siyasetin en çirkin yüzlerinden birini gösterdiği 12 Mart'ı ve gözlerinden alev saçan canavarlar gibi "üçe üç " deyip kalem kıran siyasetçilerini görürsünüz. Tek çareyi kaleme sarılmakta bulup, kanayan memleketi ak mendiliyle silmeye çalışan Edip'i görürsünüz. Dağılmış pazar yerlerine benzettiği memlekette; dağıtılan, talan edilen insanlığı görür, doya doya hüzünlenirsiniz, Edip'in "gelmiyor içimden hüzünlenmek bile" deyişinin aksine. Halkının nemlenen gözlerini, boyun eğdirilişini, gözkenarlarında biriken yaşları bildiğinden gülmeyi yakıştırmaz kendine. "Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir Ahmet Abi" der bir sohbetinde. Her okuduğumda heyecana kapılmamın, yeni ve taze bulmamın nedeni sözlerinin bugün hala geçerliliğini korumasında. Onun Ahmet Abi'ye hislenerek anlattıkları bize söylemek istedikleridir aslında. Acılar çağında, kalbine peydah olan karanlığı azaltmak içinde bu yolu seçmiştir. Peki, biz onu duyuyor muyuz? Halbuki şiirin ruhunun yer aldığı son dizelerde adeta çığlık atar onu duyabilmemiz için. " Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar?"